21 Kasım 2017 Salı

KIRIMDAN GÖÇLER

GÖÇLER
Rus idaresinin Kırım’da Türk-Tatarlara karşı uyguladığı bin bir çeşit baskı, haksızlık, adaletsizlik, gasp, soygun, hapis, sürgün muamele ve hareketlerine dayanamayan, sabır ve tahammül kuvvetini kaybeden Türk-Tatarlar güzel, bereketli, havası temiz ve sağlam, her bakımdan zengin vatanları Kirim Yarımadası'ndan Osmanlı Ìmparatorluğu'nun idaresindeki memleketlere : Balkanlara, Rumeli'ye, Dobruca'ya, Anadolu'ya, hattâ bazı Arap topraklarına göçmeğe başladılar. 

Bu göçler, büyük Türk tarihinde defalarca vuku bulmuş olan Hun, Bulgar, Hazar, Peçenek, Kuman, Selçuk, Oğuz ve sair Türk kavim ve kabilelerinin Batıya yaptıkları akınları anımsatıyor ve andırıyordu. Ancak büyük bir farkla : İlk göçler yeni topraklar, memleketler, kıtalar fethetmek için yapılıyordu. Sonrakiler ise üzerinde en az 15 asır yaşadıkları ve saltanat sürdükleri Cennet kadar güzel ve mutluluk diyarı yurtlarını düşmana bırakıp gitmek için yapılıyordu. Arkalarında şehirler, kasabalar  köyler, tarlalar, bağlar, bahçeler, yüz binlerle at, koyun, deve, büyükbaş hayvan, koyun bırakıyorlardı. Bunların değerleri milyonları, milyarları aşıyordu. Bunları titreyen yürekleri, ağlayan gözleri ile, yanık muhacir türküleri söyleyerek' terk ediyorlardı. 


Çapulcu, soyguncu işgalciler ve istilacılar da bu göçleri zevklenerek, gülerek teşvik ediyorlardı. Hattâ Gözleve'de yaptıkları gibi, Rus. hükümetinin göç iznini davul zurna ile ilân ediyorlardı. 


General Potemkin 1784'de 25 No.lu emriyle Tatarların Kırım'dan göçürülmesi için hükümet makamlarına gizli tâlimat göndermişti.  Potemkin'in 1794'de kendi eliyle yazıp Grigori Aleksandroviç'e gönderdiği şu tezkere Rus idaresinin gerçek maksadını açıkça göstermektedir:


«Tatarlari Belbek'ten, Kaçı'dan, Sudak'tan, Üsküt'ten, Eski Kırım'dan ve genel olarak dağlık bölgelerden çıkarmak; steplerde (ovada, bozkırda) yaşayan .Tatarlardan hiç birisini bırakmamak; mirzalardan gitmek isteyenler olursa bunları da; şimdi verilen cetvelde yazılı olanların hepsini 24 saat içinde çıkarmak gerektir.» Bu emrin doğruluğu Boris İgelstrom tarafından tasdik edilmiştir .


İlhakın ilk gününden itibaren planlı, devamlı ve acımasız şekilde uygulanan bu siyaset yüzünden Kırım Türk-Tatarları ve küçük kütleler halinde yurtlarını gözyaşları içinde terk ederek (Hak-Ak-Toprak) adını verdikleri Türkiye'nin çeşitli bölgelerine göçmeye başladılar.

Önce 1785 ve 1788 yıllarında iskelelere ve limanlara yakın yerlerde yaşayanlar Karadeniz sahillerindeki iskelelerden Anadolu'ya. Dobruca'ya, Bulgaristan'a çıktılar ve içerilere yayılıp yerleştiler. Rus idaresi, ilk göçenlerin yerlerine, Rus köylülerini getiremeyince, Ítalya ve Almanya'dan 160 kişi getirip yerleştirdiler.


1789 ve 1790 yıllarında göç faciası en şiddetli ve acıklı halini aldı. Bu 1800 yılına kadar devam etti. 16 yıl içinde göçmüş olanların sayısı yarim milyonu buldu. Osmanlı Devleti'nin o zamanki defterlerinde yazıldığına göre, göçenlerin ancak 300 bini Osmanlı topraklarına ulaşıp yerleşmiştir. 200 bin kadarı karada yolsuzluk, hastalık ve saldırıya uğramak yüzünden; Karadeniz'de fırtınaya tutulan' eski ahşap gemilerin batmasından,varmak istedikleri yerlere ulaşamadan ölmüştür.


Yalnız Kırım Yarımadası'nda 1,5 milyon Türk-Tatar'ın yaşamış olduğu düşünülürse kısa zamanda % 33 oranının yurdunu bırakıp gittiği meydana çıkar ki böyle bir felâket insanlık tarihinde az görülmüştür. 


Göçler sırasında Yarımadaya yerleşenlerden bilhassa Almanlar ve Bulgarlar göçenlerin topraklarını ve mallarını - mülklerini çok ucuz fiyat­larla satın alıp zengin olmuşlardır. Bu olaylar daha ziyade Or ve Gözleve kazalarında meydana gelmiştir.


Kırım'ın güney bölgelerinde ve bilhassa-Yalı Boyu'nda asırlardan beri bağ ve bahçecilik Türk-Tatar'ların en iyi şekilde işledikleri ihtisas haline gelmiş olduğundan buralara yerleştirilen Rus köylüleri bağların ve bahçelerin kendilerine verilen kısımları kurutmuşlar ve öldürmüşler­dir. Bu yüzden buralara Rusların iskânı durdurulmuş ve Türk-Tatar'ların göçmesi de nispeten önlenmiştir.


Novorossisk Genelvalisi Mihelson, 1800 yılında yazdığı kitabında: Kırım Tatar'larının toprak dâvaları ve çiftlik sahiplerinin kötü muame­leleri yüzünden büyük sıkıntılar çektikleri hususunda örnekler vermiştir.


1804'lerde Fransa Dışişleri Bakanı Richelieux (Rişliyö) Rusya'yı zi­yaret etti ve Kırım'ı da dolaştı. Türk-Tatar'ların durumunu görüp bu­nun memleket için faydalı ve iyi sonuçlar vermeyeceğini bir raporla Rus hükümetine bildirdi. Bunun üzerine bir hükümet kararı ile Tatar'lara göç pasaportu verilmemesi, verilmiş olanların geri alınması emredildi.


Napoleon Bonapart'ın 1812'de Rusya'ya saldırması ve Türkiye'nin Fransa'yı manen desteklemesi üzerine Rusya'nın Yalı Boyu'ndaki Türk -Tatar'ların bir bölümünü çöl (ova) tarafına göçürmek,. Tatar'ların Tür­kiye'ye göçmesini kolaylaştırmak hususunda aldığı karar ve tedbirler göç hareketini yeniden alevlendirdi.

Toprak dâvaları uzadıkça, haksız vergiler alındıkça, boşalan köylere Ruslar geldikçe, Rus memurlarının baskısı ve zulmü arttıkça, soygun ve gasp olayları sıklaştıkça Türk-Tatar'ların fakirlik ve sefaleti de artıyor ve göç akını şiddetleniyordu.


Hükümet, mühendislerden kurulu bir heyetle durumu yemden ince­letti. Heyet, el konulan toprakların köy cemaatlerine ait olup kamu ya­rarlarına tahsis edilip edilmediğini soruşturup araştırdı. Rusça bilmeyen ve anlamayan Tatar'lar incelemenin sebep ve mahiyetini kavrayamıyorlardı. Bu yüzden birçok toprak ve bu arada özel mülkler de Rus Hazine­sine geçiriliyordu.

1815, 1818 ve 1829'da büyük kütleler halindeki göçler yeniden hızlan­dı. Toplam sayısı 200 bin kişiyi buldu.


Levitski, Kırım Tatarlarının gördükleri bu kadar hakaret, haksızlık ve adaletsizlik karşısında gene dayanıp kalanların sarsılmayan bir mane­viyata bağlı olduklarını; Kırım'ın bereketli toprağına, bolluğuna kıyama­dıklarını yazıyor ve : «Tatarları göçe mecbur eden maddî ve manevî sebepler ve faktörler o kadar çoktur ki, bunları tam olarak yazmak zordur.» diyor *.

Rus idaresi, Kırım Türk-Tatar'larının uygun bir zaman ve durum­da Osmanlı Devletine yardımcı olacağından korkuyor ve bunları Kırım' dan uzaklaştırmayı düşünüyordu. Bu maksatla bunların Rusya içerilerine sürülmesini planlamıştı. Bu planın uygulanması için bir bahane de bu­lunmuştu. Tavrida Guvernatörlüğü Hazine toprakları genel müdürü başkumandan kınaz Menşikof adına 1854 Temmuz ayında hükümet merke­zine yazdığı raporunda : «Kırım Tatarlarının Rus çiftliklerinde iyi çalış­madıklarını ve bu yüzden bol ürün alınmadığını ileri sürüyordu. Bu in­sanların, zararlarını önlemek için, Kırım'dan çıkarılıp Rusya'nın uzak vi­lâyetlerinden birisine göçürülmelerini» teklif ediyordu.


Bu planın yürürlüğe konmasına o yıl içinde Rusya'ya karşı Osmanlı. Fransa ve İngiltere üçlü İttifakı'nın açtığı Kırım Savaşı engel olmuştur.


Kırım Savaşı sırasında müttefik orduları Yarımada'nın büyük bir bö­lümünü işgal etmişlerdir.


Savaş bittikten sonra Rusya Kırım'ı yeniden işgal ve zaptetti. Sa­vaş sürdüğü sırada, güya, asayişi korumak maksadıyla, Kazaki asker bö­lüklerini, sınırsız ve kontrolsüz bir yetki ile, görevlendirdi ve Tatar köy­lerine baskın yaptırdı. Birçok Tatar'ı düşmanlara yardım etmekle suç­layıp tutuklattı. Bunların bir kısmını kurşuna dizdirdi; bir kısmını hap­se attı ve bir takımını da sürgüne gönderdi. Kazakiler bu fırsattan yarar­landılar : Pek çok Tatar'dan 10 - 50 ruble arasında (rüşvet) alıp bıraktı­lar. Para vermeyenleri  «kaçak, hâin»  diye savaş divanına götürdüler.


Sürgüne gönderilenler Kerson, Poltava, Orlov, Kursk gibi uzak vi­lâyetlere sürüldüler. Kazakiler bu davranış ve hareketleriyle Kırım Türk-Tatarlarına derin yaralar açmışlar ve ızdırap vermişlerdir.


Sürgün edilenlerin Kırım'a dönmelerine hiç bir vakit izin verilme­miş; mal ve mülkleri Rus göçmenlerine üleştirilmiştir.


Levitski, bu sürgün hakkında şunları yazmıştır :

«Yurdundan uzak vilayetlere sürülenlerin sayısı çoktu; hesabını bi­len yoktu. Durumları da o kadar kötü idi ki, kürek cezasiyle Sibirya'ya sürülen mahkûmlar bile bu hale gıpta edemezlerdi.»  


* Levitski 19. yüzyılın son yansında askerî levazımat dairesinde çalışan çok dürüst bir general idi. O vakit Kırım Tatar'ları hakkında yazıp bıraktığı hatıra­ları, (1879) ölümünden sonra mirasçıları tarafından (Vesnik Yevropi) dergisine verilip yayınlanmıştır.


Konduraki, hükümetin tutumunu tenkid ederek şunları yazıyordu: 


«Kırım Tatar'ları bize karşı düşmanlık besleselerdi, savaş esnasında evlerini bütün kıymetli eşyalarıyla bırakıp kaçmış olan Rusların evlerini talan ve yağma ederlerdi. Böyle bir şey yapmamışlardır. Tatar'lar o ka­dar terbiyeli ve akıllı davrandılar ki yerlerinde kalan (Rus)ları incitecek bir söz bile söylememişlerdir» .


Çar hükümeti buna rağmen Kırım Türk-Tatarlarının Rusya için za­rarlı bir halk olduğunu iddia ederek ilk fırsatta, asılsız sebeplerle, onları yurdundan sürmüştür.


Çar 2. Aleksandr'ın 64 no.lu emri bu siyasetin canlı bir delilidir. Ça­rın bu emrinin uygulanacağını öğrenen Türk-Tatar'lar sürgünden kur­tulmak için kafileler halinde göçmeye koyulmuşlardır.


Kırım'daki insanın azaldığını görüp telaşa düşen vali Graf Stroganof. 3 Ekim 1860 tarihli 983 no.lu raporunda : «Hiç olmazsa Yalı Boyu Tatar' larının vatanlarında bırakılması gerektiğini, aksi takdirde, Yalı Boyu bağ, bahçe ve tütün işlerini yapacak ve Tatarların yerini dolduracak işçilerin bulunması çok güç ve hattâ imkânsız olacağını» belirtmiştir.


Vali ile Tarım Bakanlığı arasında çıkan anlaşmazlık üzerine mahal­linde soruşturma ve inceleme yapılmak için 1 Ocak 1861'de kınyaz Vasilçikof Petersburg'tan Kırım'a yollandı. Soruşturma ve inceleme sonunda Kınyaz, Tarım Bakanlığına verdiği raporunda bilhassa şunları açıkla­mıştır :


1 — Tatarlar, Kırım'ı yalnız dinî taassuplarına kapılarak bırakıp git­miyorlar. En çok şu sebeplerden ötürü göçüyorlar:


a)    Tarım Bakanlığı   ile çiftlik sahipleri  (pomaşçikler)  onların  top­raklarını zaptetmişlerdir;


b)    Hazine'nin  ağır vergileri  altında ezilmekte ve inlemektedirler;



c)    Büyük çiftlik sahipleri ile aralarındaki durum ve ilişkinin neden ibaret olduğu halâ tesbit edilip karara bağlanmamıştır;


d)   Orman memurları ve çiftlik sahipleri Tatarların serbest hayvan­larına el koymaktadırlar;



e)    Hükümete karşı hizmet borçlarını (angaryalarını) hem at ve ara­baları ile yapıyorlar, hem de para ile ödüyorlar (ödemeye zorlanıyorlar);


f)     Amirler ve memurlar onlara hem haksızlık yapıyorlar, hem de rüşvet  alıyorlar.


Levitski, Tatar'lardan toplanan haksız vergi paralarından Yalta'da, Aluşta'da yaptırılan kiliseler için 70.200 ruble 50 kapik harcandığını; Simferopol (Akmescit) deki büyük kilisenin çevresine taş duvar yapıldığını;

Odesa enstitü ve gimnazye  (lise)  sinde zadegan çocuklarının   eğitimine sarf edildiğini yazmıştır.


Kanunlar, çiftlik sahiplerine, topraklarını Türk - Tatar'lara kiralama­mak, kiraladıkları takdirde bir yıl için kiralamak hakkını tanıyordu ve istedikleri zaman onları topraklarından koyabilirlerdi.


Tatar'lar oturdukları kulübemsi evler için yılda 5-10 ruble vergi ve­riyorlardı. Çiftlik sahipleri bunları diledikleri anda bu evlerden atabili­yorlardı. Otlaklarda otlayan hayvanları için ve bazen de içtikleri su için bile kira ödüyorlardı. Bütün bunların yanında çiftlik sahiplerine yı­lın belli günlerinde angarya yapmak mecburiyetinde idiler. Tatar'ların hali esir Rus köylüsünün durumundan daha iyi değildi.


Türk-Tatar'lar, bu haksız ve adaletsiz muameleler sonunda % 72 oranında topraksız kalmışlardır. Ancak ortakçı, ırgat ve işçi olarak çalış­mak durumuna düşmüşlerdir.


Gasp edilen topraklar Rus ve yabancı hristiyan göçmenlere üleştirilirken, Türk-Tatar'lar kendilerine de birer parça toprak verilmesini is­temişlerdir. Kefe kazasındaki köylüler 1858 ve 1859 yıllarında Tarım Bakanlığı, Kırım'da kendilerine toprak verilmeyeceğini, toprak istiyor­larsa Orenburg vilâyetine göçmelerini bildirmiştir. Bundan da anlaşıla­cağı gibi, Rus idaresi, Kırım'da Türk-Tatar bırakmama gayesini her vesile ve fırsatta açığa vurmuş ve tatbik etmiştir.


1860, 1861 ve 1862 yıllarında Türk-Tatar'lar büyük kütleler halinde göçtüler. Tavrida vilâyet müdürlüğünün ve Hazine dairesinin dosyala­rından alman rakkamlara göre bu üç yıl içinde göçenlerin 101.605'i kadın, 126.022'si erkek olmak üzere 227.627 kişidir. Bunlar üç grupta toplanmışlardır :


1.     Grup, pasaport alıp gitmiş olanlar                           137.410 kişi

2.     Grup, pasaport alıp kışı Kırım'da geçirenler             29.476 kişi

3.     Grup, pasaport alıp gitmeden kalmış olanlar            60.741 kişi


Bu hesapta 1854'den 1860'a kadar göçenlerin sayısı bulunmadığı gibi kayıt olunmayan ve istatistiğe geçmeyenlerin de sayısı yoktur. Göçler sı­rasında karada ve denizde 60 bin kadar Türk-Tatar'ın ölmüş bulunduğu sonradan anlaşılmıştır. Bu üç yıl içinde Kırım'ı terk etmiş olan Türk-Tatar'ların 300 bin civarında olduğu sanılmaktadır. Bu göçler sonunda Kırım'ın ova (çöl) kısmında pek çok köy insansız kalmıştır. Bu göçlerin Kırım Türk-Tatarları için ne büyük ve acı facialar ve felâketler kaynak­ları haline geldiği bir gerçektir. Bu göçler sırasında, rıhtım ve iskele boy­larında aylarca gemi bekleyenlerin paralarını yiyip bitirdiklerini, sonba­harın devamlı yağmuru altında humma ve lekeli humma gibi bulaşıcı hastalıklardan kırılan zavallıların acıklı hallerini (Ruskaya Starina) der­gisi yazarı Berge'nin pek dokunaklı şekilde tasvir etmiş olduğunu Dr. Ahmet Özenbaşlı, dergiden naklen, (Çarlık Hâkimiyetinde Kırım Faciası yahut Tatar Hicretleri) eserinde yazmıştır.


Rus idaresinin 1870'de tesbit ettiğine göre yalnız Or kazasında 278 köy kısmen boşalmış, 244 köy tamamen boşalarak kimsesiz kalmıştır. Bü­tün Kırım'da1 Türk - Tatar'ların bırakıp gittikleri köyün sayısı 687 olup bunun 315'i tamamen boş kalmış, yıkılarak yerle bir olmuştur .

Aynı yıllar içinde Kafkasya'dan Çerkesler ve Türk - Nogaylar da bü­yük kütleler halinde Kefe iskelesine gelip Türkiye'ye göçmüşlerdir. Bun­ların 1859 - 1864 yılları arasında toplam sayısının 800 bini bulduğu tesbit edilmiştir. Bunun 200 bin kadarını Türk - Nogaylar teşkil etmişlerdir. Ne var ki, Kırım'ın Yalı boyunda 6 - 7 ay gemi bekleyen bu zavallıların bü­yük bölümü açlık, hastalık ve soğuk yüzünden hayatlarını kaybetmişler; ancak bir kısmı Osmanlı topraklarına çıkabilmiştir.


1873 yılında Kırım'da büyük kıtlık oldu ve açlık ve hastalıktan çok insan öldü. Bâzı köylerin nüfusu yarıya indi. Rus hükümeti yardım ede­ceğine, ölen Tatar'ların mülklerini ve tarlalarını «mirasçıları kalmadı» bahanesiyle Hazineye kaydetti. Bunu örnek alan büyük çiftlik sahipleri (pomaşçikler) de açlık çeken Türk-Tatar'ların topraklarını çok az para karşılığında veya buğday, arpa, darı karşılığında ellerine geçirdiler. İşte bu sırada Kırımlılar arasında: «Arpa, kurpa aş eken; altın, gümüş, taş eken!» Yâni «arpa, bulgur aş imiş: altın, gümüş taş imiş!» sözü yayıldı.


13.1.1874 tarihli bir emirname ile Kırım Türk - Tatar'larından da as­ker alınacağı ilân edildi. Bu haber, Kırım'da bîr şok tesiri yaptı ve büyük heyecan ve kaynaşma doğurdu. «Rus gâvuruna asker olmam, Osmanlıya kurşun atmam, kılıç çekmem.» sözleri her tarafta «yıldırım hıziyle» do­laştı. Bundan sonra pek çok Türk-Tatar genci Kırım'ı bırakıp Osmanlı topraklarına gitti. Arkalarından da çoğunun aileleri göçtü.


Felâket halini alan ve Rus idaresini de tedirgin eden göçleri biraz önlemek ve yavaşlatmak üzere 1875'de İçişleri Bakanlığı müdürlerinden Kosakovski Kırım'a gönderilip mahallinde inceleme yapmak ve rapor ver­mekle görevlendirildi. Kosakovski, raporunda: «Tatar'lar dinlerine ve millî geleneklerine çok bağlı bir millet olduğunu; fakat hükümetin bunlara önem vermediğini ve bu sebepten Tatar'ların hükümete karşı sem­pati ve güven duymadıklarını, Türkiye'ye karşı büyük sevgi besledikle­rini, hükümet Tatar'lara da toprak vermedikçe, mahkemelerdeki dâvaları kabul edilmedikçe, toprak sahipleri ile hak ve adaletçe sözleşme yapıl­madıkça, yaşadıkları yerlerden çıkarılmamaları sağlanmadıkça Tatar'la­rın göçlerini durdurmanın mümkün olmayacağını» bildirmiştir. Bu raporun mahallinde yeniden incelenmesi için îçişleri Bakan yardımcısı Şidlovski'nin başkanlığı altında 1876'da Kırım'a bir heyet gönderilmiştir. Bu heyet Kosakovski'nin raporundaki tesbit ve teklifleri birer birer incele­dikten sonra bunların doğruluğunu görmüş ve gerçekleştirilmesi için te­şebbüse geçilmesini istemiştir. Fakat 1877'de Türk - Rus savaşının patla­ması üzerine teşebbüs ve uygulama geri bırakılmıştır.


Rus idaresi, arada bir durumu iyileştirmek ister görünmüş ise de, Türk - Tatarlara karşı planladığı siyasetini yürütmekten geri kalmamış, baskısını biraz azaltmakla beraber sürdürmüştür. Bu yüzden 1890, 1891 ve 1893 yıllarında 18, 20 biner kişilik toplu göçler olmuştur. Bunlara toprak­sızlar yanında mülk ve toprak sahipleri de katılmışlardır. Buna Rus ve Tatar zadeganlarının yeni topraklar satın almak hırsları da sebep ol­muştur. Nitekim gidenlerin topraklarını ucuz fiyatlarla satın almışlardır. Canlı ve cansız mallarını da bezirganlar kapışmışlardır.


Yalı Boyu Türk - Tatar'ları, 1861 ve 1862 göçlerine katılmamış olduk­ları gibi bu son göçlere de katılmamışlar ve büyük çoğunluklarını koru­muşlardır.

Kırım'dan göçüp gidenlerin vardıkları yerlerde tutunamayıp Kırım'a dönenleri de olmuştur. Fakat çoğunun bırakıp gittikleri topraklar ve ev­ler Rus ve yabancı göçmenlerin ellerine geçmiş olduğundan bunlar çift­lik sahiplerinin ortakçıları veya ırgatları olarak çalışmak zorunluğunda kalmışlardır. Bu da topraksız Türk - Tatar sayısını arttırmıştır.


Kırım'dan göçenlerin % 73'ü Yarımadanın kuzeyinden yâni çöl-ova kısmından, %27'si Yalı boyundan ve dağlık bölgeden olanlardır. Bunun sebepleri üzerinde şu mütalâa yürütülmektedir:


1.     — Ovanın korunmayı sağlayan tabiî engellerden yoksun oluşu ve savunmayı imkânsız  kılışı;  Rus   ve  yabancı   göçmenlerin  buraya daha kolay yerleştirilmesi ve toprak dağıtımının daha kolay yapılması;


2.     — Rus ve yabancı göçmenlerin dinî ve millî geleneklerinin ovada yaşayan Türk - Tatar'ların üzerinde daha etkili olması;


3.    — Ovada kurulan çiftliklerin büyük, Yalı boyunda ve dağlık böl­gede küçük olması. Or ve Gözleve kazalarındaki çiftlikler 1028 ile 1340 desetina arasında olduğu halde Yalta kazasmdaki çiftliklerin en büyüğü 14 desetina olmuştur.


4.    —  Yalı  boyundan   ve   dağlık  bölgeden   göçen   Türk - Tatar'ların % 27'sinden % 24'nü Dağlık bölgeden göçenler ve ancak % 3'nü Yalı bo­yundan göçenler teşkil etmişlerdir.



5.    — Bundan ötürü Yalı Boyu ve dağ bölgelerindeki Türk - Tatar'lar daima çoğunlukta oldukları için Rus baskısına daha kuvvetli şekilde di­renebilmişlerdir.


6.    — Bu bölgelerdeki Türk-Tatar kasaba ve köyleri hem daha bü­yük ve kalabalık hem de daha sağlam ve güzel kurulmuşlardır. 

7.    — Bu bölgedeki Türk - Tatar'lar gerek bu köy ve kasabalarını ve gerek  asırlar boyunca  çalışıp meydana getirdikleri güzel, bereketli ve zenginlik kaynağı bağ ve bahçelerini ve tütün tarlalarını kolayca bırakamamışlardır. 


8.    — Rus idaresi Yalıboyunu, dağlık ve orman bölgelerini yaz ayla­rında gezi  ve dinlenme  yerleri durumuna sokmuştur. Buralara Çarlar için yazlık saraylar, daçalar yapmıştır. Rus zadeganları ve zenginleri için oteller,  gazinolar  açmıştır. Buralara gelenlerin sayısı her yıl artmıştır Birçoğu  yerleşmiştir. Rus  milletinin aydın  ve zengin  tabakasını teşkil eden bu insanlar Kırım'ın yerlisi   olan Türk - Tatar'lara karşı yakınlık göstermişler ve onlarla iyi ilişkiler kurmuşlardır. Bu davranış sayesinde göç önemli oranda önlenmiştir.


19. yüzyıl ortalarına kadar Kırım'a yerleşen yabancı göçmenler: 9828 Menonit, 9844 Alman (Nemse), 15184 Bulgar olmuştur. Bunlara top­lam olarak 443.855 desetina toprak verilmiştir.

Dr. Ahmet Özenbaşlı, adından söz ettiğimiz eserinde, bu göçler kar­şısında şunları yazmıştır: 


«Çeşitli vasıtalar, desise ve tehditlerle halkın göçmesi karşısında ne mal ve mülke tamah ederek yiğitliğini yitiren beylerden ve mirzalardan ve ne de ilimde, dinde nasibleri olmadan ulema kisvesine bürünen müf­tülerden, mollalardan hiç birisi hayırlı bir teşebbüste bulunmamıştır. Bu hali bize Tavrida Guvernatorü Jukovski'nin Novorossia Genelvalisi Graf Stroganofa yazdığı bir resmî yazısı açıkça anlatmaktadır».


1883 yılının 23 Nisan tarihinde Türkçe   «TERCÜMAN»   adında-ilk gazeteyi çıkarmaya başlamış olan Gaspıralı İsmail Bey gazetesinde şunları yazıyordu :


«Bineceğiniz gemiler, Karadeniz'in coşkun ve merhametsiz dalgaları­nı zor aşacaktır. Karşılaşacağınız hastalıklara ve zorluklara bulacağınız çareler ehemmiyetsiz kalacaktır. Gideceğiniz yerlerin tabiat ve iklim şart­lan başka olacaktır. Oralardaki hazırlıklar kifayetsiz kalacaktır.»


«Aziz kardeşler! Satmak kolay, almak zordur. Gitmek kolay, kaytmak (dönmek) zordur. Yıkılmak kolay, kalkmak zordur.» gibi öğütleri ile Kırımlıları uyarmaya, göçmekten vaz geçirmeye gayret ediyordu.


Bir taraftan bu yazıların, diğer taraftan Kırım Türk - Tatar'larında başlayan millî uyanışın göçleri yavaşlattığı muhakkaktır. Bununla be­raber göç hareketi, az sayıda da olsa, 1914 yılında başlayan Birinci Dünya Savaşı'na kadar sürüp gitti. Böylece, Kırım Hanlığı'nın kuzey ve Bucak (Besarabya) bölgesinde yaşayan Türk Nogay ve tatarlardan kimse kalmamış; Kırım Yarımadasında ancak 250 bin Türk - Tatar kal­mıştır. 130 yıl gibi, tarih açısından, kısa olan bir zaman kesimi iyinde kuvvetli bir Türk Hanlığının, kendisine asırlar boyunca vergi ve haraç veren düşmanı tarafından böylesine yok edilişi çok düşündürücü ve ibret vericidir.


Kaynak: ÜLKÜSAL M. - "KIRIM TÜRK TATARLARI (Dünü-Bugünü-Yarını)-1980 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder